Boğaziçi Köprüsünü yaya olarak geçebilecek olmanın motivasyonu ile bu yıl 36. Vodafone İstanbul Maratonu‘nuna katılmaya karar verdim. 42km olan maraton parkurunun yanında 15km ve 10km koşu parkurları ve 8km halk yürüyüşü (fun walk) parkuru seçeneklerim arasındaydı.
10km ve 15km koşularının zaman sınırı 3 saatti. Saatte rahat 6km yürüyebilen biri olarak 15km parkurunu yürüyerek katılım madalyası alabilirdim ama ilk defa katılıyor olacağımdan ve boğaz köprüsünün tadına iyice varabilmek, tüm o kalabalığı görebilmek için eşim ile beraber 8km’lik halk yürüyüşüne katılmaya karar verdik. Vodafone İstanbul Maratonu standından kaydımı yaptırım ve 27501 göğüs numaramı aldım.
Koşacak olanların koşu kitlerinin verildiği Sinan Erdem Spor Salonu’ndaki Maraton Fuarı‘na yarıştan bir gün önce uğrayıp neler var diye baktım. Gerçek anlamda bir fuardı. Ufak maratonların tanıtımının yapıldığı, koşu ayakkabılarının, termal kıyafetlerin ve faydalı aksesuarların satıldığı, miniklerin jimnastik şovu sergilediği renkli bir fuar organizasyonu olmuş. Fuara gelenlerin belki de yarısından fazlasının yabancılar olduğu dikkatimi çekti. Yabancı katılımı ve ilgisinin oldukça fazla olduğunu görmek güzel.
Vodafone İstanbul Maratonu Fuarı’nın tam ortasındaki dev Vodafone standına uğrayarak Vodafone Red abonelerine özel maraton t-shirt’ümü teslim aldım. Artık hazırdım 🙂
16 Kasım 2014 maraton sabahı Mecidiyeköy’den 7:00-8:00 arası maraton alanına gitmek üzere kalkan servislere yetişmek için 6:50’de evden çıktım. Arabamı Merter’de park edip hemen yanındaki Metrobüs durağına geçtim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de sponsorlar arasındaydı, hatta Vodafone İstanbul Maratonu katılımcılarına metrobüs ücretsizdi ama neredeyse hiç ek metrobüs seferi konmadığını görmek beni şaşırttı. Klasik pazar sabahı sıklığı ile (3-5dk’da bir) metrobüs geliyor onlar da hafta içi işe gidiş saatlerinde olduğu gibi tıklık tıklım geliyordu. 6 metrobüs geçti, 3 tanesi dolu olduğundan durakta durmadı bile. Yedinci metrobüse bir şekilde bindim. Biraz sonra neden binebildiğim anlaşıldı, Cevizlibağ’a kadarmış 🙂 Cevizlibağ’da inip tekrar 2-3 metrobüs pas geçip sıkış sıkış bir şekilde birine bindim. Saat 8’e yaklaşıyordu biraz daha gecikirsem servisleri kaçırma tehlikesi vardı.
Mecidiyeköy‘e geldiğimizde gene dev bir kalabalık kitle beni bekliyordu. Halk yürüyüşünün katılım limiti 100bin kişi olduğuna göre bu kalabalıklık gayet normal. Belediye buradan transfer konusunda gerekli hazırlıkları yapmış. Maraton alanına 2. köprü yolu üzerinden gitmek üzere onlarca boş otobüş 5’er 5’er durağa yanaşıyor, 2-3 dk’da tamamen dolup hemen yola çıkıyor, yerlerine yeni boş otobüsler yanaşıyordu.
8:30 gibi Altunizade‘deki halk yürüyüşü başlangıç noktasına geldim. Yürüyüş başlama saati 9:30’du. 4-5 parçaya bölünmüş, her grup 15dk ara ile hareket ediyor. Arkalarda kalanlar 10:15-10:30 gibi hareket edeceğinden ilerleyebildiğim kadar önlere geçtim, ilk gruba dahil oldum.
9:30’da başlaması gereken yürüyüşe 9:50’de start verildi. Kilometrelerce yürüyecek olmak sorun değil ama 1 saatten uzun süre kalabalık bir kitle içinde hareketsiz ayakta dikilmek ben dahil bir çok kişiyi ciddi anlamda yordu.
Artık yürüyüş başladı. Memleketimden klasik manzalarını gözlemlemeye başladım. Simit, kahvaltılık sandviç, demleme çay, kestane kebap, taze sıkılmış portakal ve nar suyu, su, ayran gözüme çarpanlardan birkaçıydı. 1.5TL’e bir simit alarak bu keyfe ortak oldum 🙂
Boğaziçi Köprüsü‘nün üzeri tam bir şenlikti. Herkes fotoğraf çekiyor, çektiriyor. Bir kenarda bisikletle şov yapanlar, diğer tarafta paten kayanlar… bebek arabası ile ailecek gelenler… Gerçekten herkesin en azından bir kere katılıp bu ortamı görmesini tavsiye ederim. Sonuna kadar yürümek istemeyenler ise boğaz köprüsünün sonuna kadar gidip start noktasına geri dönüyorlardı.
Manzaraya bakarken, sık sık durup fotoğraf çekerken bir anda yolu yarıladım. Köprü üzerinde termos çay getirip piknik yapanlara imrenmedim değil. Bir dahaki sefere erzak dolu bir çanta ile gelmek gerek 🙂
Sıcak içecek ihtiyacımı Barbaros Bulvarı‘ndan inerken Nero’ya uğrayıp çay tea latte alarak giderdim. Kısa süre sonra Dolmabahçe‘deki bitiş noktasına gelmiştim. Göğüs numaramı kaşelettim ve yürüyüşü resmi olarak tamamladım.
Benim maceram burada bitmedi. Bugün için 3 hedefim vardı: boğaz köprüsünü yaya geçmek, yürüyüşü tamamlamak ve devamında Eminönü’nde lezzetli bir burger yemek. Şimdi burger zamanı…
Vodafone İstanbul Maratonu ardından
Dolmabahçe’den Eminönü‘ne vasıta yoktu. Tramvay henüz çalışmıyordu. O yüzden yürümeye devam ettim. Haliç Köprüsü üzerinden balık tutanları izleyerek geçip Eminönü’ndeki Virginia Angus Burger’e geldiğimde start’tan itibaren toplam 12km yürümüş oldum.
Mekanın spesiyali Virginia Burger tüm yorgunluğumu aldı. Pek yolumun üstünde olmadığı için buraya ancak senede 2-3 kez gelebiliyorum. Kendi üretimleri olan Angus danalarından yapılan burgerler enfes. Her seferinde de beklediğime değiyor doğrusu! Nişantaşı’na da bir şube açmışlar ama Eminönü’ndeki ilk şubesi her zaman ilk tercihim olacak.
Hedefler tamamdı. Şimdi Merter’e parketmiş olduğum arabama ulaşmak kaldı. Saat 14:00 oldu ama tramvay hala çalışmıyor. Tramvay ile tam olarak arabayı park ettiğim yere ulaşabilirdim. Yetkililere sorduğumda ne zaman çalışmaya başlayacağını bilmediklerini söylediler. Yollar da hala kapalı olduğundan ne taksi ne de otobüs imkanı vardı. Geriye Marmaray kaldı. Marmaray Sirkeci istasyonundan Kazlıçeşme‘ye gittim. Kazlıçeşme’den de Bakırköy minibüslerine binerek beklediğimden daha rahat şekilde Merter‘deki arabama ulaşabildim.
Eşim, bugün ilk defa Metrobüs ve Marmaray’a bindi, ilk defa Boğaziçi Köprüsü’nü yaya geçti. Ek olarak Haliç Köprüsü’nü de yaya geçip Virginia Angus’ta burger keyfi yaptık. Sonuçtan gayet memnunduk 🙂 Hava biraz serindi, yer yer hafif yağmur atıştırdı, oldukça yorucu bir gün oldu (toplamda en az 15km yürüdük) ama sonuçta güzel bir anı oldu. Bir sonraki hedefim Vodafone İstanbul Maratonu koşu parkuruna katılıp madalya kazanmak!